Bugün ailecek Eymir Gölü’ne gittik.
Arabayı park ettikten sonra hemen bisiklet kiraladık.
Babam arkasında beni taşıyabileceği düzeneği olan bir bisiklet seçti.
Annemse kendine göre bir bisiklete bindi.
Önce ormanlık bir alana gidip azığımızı yedik.
Sonra gölün yaklaşık 13 km uzunluğundaki çevresini dolandık.
Birden yarışa tutuştuk.
Bir annem geçti bir babamla biz geçtik.
Kâh güldük kâh eğlendik. (TRT’ye selam)
Gezinti esnasında çok fazla arabaya rast geldik.
Arabalı insanlar neden bisikletlilerin ve koşanların arasında gezmekten keyif duyarlar anlayamadık.
Zira daracık ve üzerinde insan kaynayan yollarda bir de arabalara yol vermek gezintinin ahengini bozuyordu.
Neyse ki ben bunları pek takmıyordum.
Ben o sırada bildiğim bütün kelimeleri bir melodi eşliğinde peş peşe söylüyor, hikâyeler uydurup şarkılar yazıyordum.
Ha bir de ne dikkatimi çekti?
Çıkışa yakın bir yerde birkaç tane müstakil ev gördük.
İçinde yaşayanlar da vardı.
Orası onların eviymiş, çok şaşırdık.
Yani o kocaman çukurun içinde yaşayanlar da varmış.
Bir de bir sürü köpek vardı orada.
Birisi bisikletinde köpeğini gezdiriyordu.
Bunu gören diğer köpekler adamın önce etrafını sardılar, sonra peşi sıra koştular.
Hayvanlar hemcinslerini koruma içgüdüsüyle öyle yaptılar galiba.
Tabi bunlar oluyorken annem birden ortadan kayboldu.
Onu en son gördüğümüz yerde sadece bisikleti duruyordu.
Sonra bir baktık ki annem işte orada yaşayanların evine sığınmış.
Yani içgüdü sadece hayvanlara has değilmiş.
O da canını koruma güdüsüyle kaçtı zaar.
Halbuki hayvanlara bir kap su verse oracıkta dost olacaklardı. (Kamu spotu)
Sonra gün batımıyla birlikte artık ayrılma vakti de gelmişti.
Ben gitmek istemiyordum; ama gitmeliydik onlara göre.
Benim isteklerimin de bir gün karşılık bulacağı beklentisiyle ayrıldık o güzelim alandan.
Görüşmek üzere Eymir, tekrar buluşmak üzere.
Bir Cevap Yazın