Babamla çok güzel bir oyun oynadık.
Evet, oyunumuzun konusu zamanda yolculuk.
Önce hayalimizde parmak uçlarımızı da kullanarak kutu şeklinde bir zaman makinesi icat ettik.
Sonra kapısından içeri girdik.
Ben babamın kucağına oturdum.
Kemerlerimizi bağladıktan sonra karşımızda duran bir sürü düğmeye odaklandık. Evet, çok karmaşık bir kumanda merkezini andırıyordu.
Düğmelere basarak gideceğimiz tarihi kodladık.
Kapılar, şehirlerarası yolculuk yapan otobüslerden çıkan sesler gibi kapandı.
Yolculuk biraz sarsıcıydı. Ama kısa bir sürede vardık.
İlk yolculuk benim altı aylık olduğum döneme gitmek oldu.
Yani tarih: 10.01.2018
Ben henüz emekleme aşamasındayım.
Yerde oyuncaklarımla oynuyorum.
Ağzımdan düşen emziği bebek olan bene uzatıyorum.
Ben kendime bakıyorum, o bana bakıyor. Ne garip değil mi?
Ben, benden emziği alıyor ve tekrar oyunuma dalıyorum.
Hep birlikte oyuncaklarımla oynadıktan sonra vedalaşıp tekrar zaman makinemize gidiyoruz.
Bu defa istikamet 1987 yılı.
Yani babamın bebekliği.
Babam koltuğun üzerinde biberonuyla süt içiyor.
Gittim babamı kucağıma aldım. Sütünü ben içirdim.
Karnı doyduktan sonra bir süre bakıştık. Oyun oynadık.
Sonra yine bir veda vakti gelmişti.
Babam kendini öptü.
Sonra el sallayarak makinemize bindik ve kendi zamanımıza geri döndük.
Ancak döndüğümüz zaman, ilk yolculuğa başladığımız zamandı.
Yani döndüğümüzde aslında bu yolculuğu hiç yapmamış gibi olduk.
Kimse de ortadan kaybolduğumuzu böylece anlamadı.
Yani aslında böyle bir olay teknik olarak hiç yaşanmamış ve biz normal hayatımıza geri dönmüştük.
Bir Cevap Yazın