Banyomuzdaki diş fırçalarının konulduğu kapta bugüne değin hep iki adet diş fırçası vardı.
Artık bugün itibarıyla sayıyı üçledik.
Diş fırçalamayı henüz tam olarak bilmiyorum.
Zamanı mıdır onu da bilmiyorum.
Ama galiba el ve fırça hareketlerini yavaş yavaş babamdan öğreniyorum.
Sabahları o lavabonun önünde dişlerini fırçalıyorken çoğu zaman koşarak gider, bacağına sarılır sonra öperim. Ki beni kucağına alsın.
Çünkü biliyorum, dayanamaz.
Sonra sol koluyla beni kucağında tutarken sağ eliyle dişlerini fırçalamaya devam eder. Ben de o sırada aynadan onu seyrederim. Evet, babam solak değil, genellikle sağ elini kullanıyor. Bazen de sağ gösterip sol vuruyor. Ben bile şaşırıyorum (Yanlış anlaşılmasın, burada bir mecaz ve mizah var).
Böylece yavaş yavaş taklit etmek suretiyle ben de şimdilik ön dişlerimi macunsuz fırçalayabiliyorum.
Ama benim fırçayla tanışmam bu şekilde olmadı.
Şu anda dişlerimin hatırı sayılır bir kısmı çıktı. Ancak dişlerimin çıkma aşamasındayken kaşıntıdan çok zorlanıyordum.
Sonra bizimkiler bana yumuşak bir fırça aldılar ki oraları kaşıyabileyim.
Fırçanın bir kaşıma aracı olduğu bilinciyle uzunca bir yol aldıktan sonra aslında durumun pek de öyle olmadığının farkına yeni yeni varıyorum.
Sözün özü, bir gün banyomuza girerseniz o kabın içindeki minik fırça bana ait. Sakın yeltenmeyin!
Bir Cevap Yazın